
YABANLI
TÜRKMEN AŞİRETİ
Yabanlı ismi anlam itibariyle dışarıdan gelen, yabandan gelen mânâsını
taşımaktadır. Soy, köken bakımından da Yabanlı oymağından gelmektedir.
Aşiretimizin geçmişinde haremeyn aşireti ismini de kullandığı veya komşu
kabileler tarafından bu isimle bilindiği büyüklerimiz tarafından ifade
edilmektedir.“Haremeyn” aşireti, isminin 16’cı (onaltıncı) asırda Bayat boyuna
mensup Yabanlı aşiretinin ismi olduğu büyük Türk tarihçisi Prof. Dr. Faruk
SÜMER’in Oğuzlar-Türkmenler kitabından öğreniyoruz. Buradan da anlıyoruz ki,
Yabanlı oymağı Türkler’in Bayat boyuna bağlı bir aşirettir.
Bayat boyu Anadolu’daki Türk boylarından Bozoklar’ın Kayı boyundan sonraki
ikinci boyudur. Bayat boyunun Türkçe anlamı: Mutlu, yiyeceği bol, devletlü,
nimetli ve bereketli anlamındadır. Yabanlı aşireti, Dulkadiroğulları, İran’da
1850’e kadar hüküm süren Kaçarlar Hanedanı, Kerkük Türkmenleri’nin çoğu ve
Horasan’daki Karabayatlar bu boydandır. Bayat boyundan Dede korkut, Fuzûlî gibi büyük
edebiyatçılar çıkmıştır.

10. asır başlarında Seyhun nehri civarındaki yerlerinden Maveraünnehir
civarında yaşayan Oğuz boylarıyla birleşen Bayat boyu, bu asrın sonlarında
diğer boylarla birlikte Hak dini İslâm’ı kabul etmiştir. Bayatlar ve diğer Oğuz
boyları 11. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yani 1050 yılından sonra akın
akın Anadolu, İran, Irak ve Suriye’ye yayıldılar. İslâmiyet’i kabul etmeden
önce dünyevî maksatlar ve kuru cihangirlik için çalışan, harb eden, soylarının
temizliği ve saflığıyla tanınan Oğuzlar yani Türkler, İslâmiyet’i kabul
ettikten sonra Allah’ın yüce dini olan İslamiyeti yaymaya gayret
ettiler.Gittikleri yerlerde Adaletin, ilmin, Medeniyetin yayılması için çok
sayıda han, hamam, cami, medrese, kervansaray ve köprü yaptırdılar.
İslâmiyet’in ve Müslümanlığın yok edilmesi için çalışan Haçlılar’a karşı parlak
zaferler kazandılar.Yabanlı aşireti 11’ci yüzyılda Selçuklu hükümdarları Tuğrul
ve Çağrı beyler önderliğinde Bayat boyu içerisinde Horasan ve İran üzerinden
Suriye ve Anadolu’ya geldiler. Halep ve civarında göçebe olarak hayvancılık ve
ticaret yapmaya başladılar. Yaz aylarında yaylak olarak Anadolu içlerine Maraş
ve Elbistan yaylalarına göçmeye başladılar. Bugün Kayseri sınırları içerisinde
bulunan Pazarören’de dünyada ilk milletlerarası Fuar olan Yabanlı Pazarı’nı
kurdular. Bu pazar Rusya Çin, Afganistan. Irak. İran, Suriye, Anadolu gibi ipek
yolu üzerinde bulunan tüm ülkelerin kumaşlar, ipekler, tarım ve hayvancılık
ürünleri, savaş aletleri, halı, tahıl, at, koyun, kürk, yün ve tiftik gibi
ürünlerinin satıldığı ve sergilendiği, döneminin tek dünyanın ilk uluslar arası
fuarıdır. Bu fuar kendi boyumuz Yabanlı tarafından kurulmuş olup, Yabanlı
adıyla anılmıştır.
Tarih kitaplarına Yabanlı Pazarı ismi ile geçmiştir. Bu fuar Yabanlı boyunun
yüzyıllardır ticaret erbabı olduğunu bir göstergesidir.Memlük Hükümdarı Sultan
Baybars’ın 1277 yılında Anadolu’ya yaptığı seferine katılan Muhyiddin İbn
Abdüz-zahir’in yazdığı günlükte bu pazara dünyanın her yerinden tacirlerin
katıldığı, aranılan her malın orada bulunduğu anlatılmaktadır. Yabanlı pazarı
bahar mevsiminin başında kurulan kırk gün süren bir fuardır. Pazarın faaliyeti
14.yüzyılın ilk çeyreğinde sona ermiştir.Aşiretimiz bu dönemde büyük bir
ihtimalle Dulkadiroğulları beyliğinin kurulmasına katkıda bulunmuş, Maraş ve Elbistan’ın
yeniden iskanına katılmışlardır.
16’cı asır başlarında Yeni İlde yaylaya çıkmaya başlayan Yabanlı aşiretinin en
ünlü yaylası Sivas’ın güneyinde Malatya ili Hekimhan ilçesinin Kuzeydoğusundaki
Yellüce Dağı yaylalarıydı.Yeni İl Kadılığı ve buradaki aşiretler mali
bakımından Sultan 3.(üçüncü) Murat’ın annesi Nurbanu Valide Sultan’ın İstanbul
Üsküdar’da yaptırdığı caminin evkafına bağlanmıştı. Bu sebeple bu döneme ait
Osmanlı vesikalarında Yeni İlde yaşayan, içinde aşiretimizinde bulunduğu bu
topluluğa Üsküdar Türkmeni de denmiştir.Bu topluluk biri Dulkadirliye, diğeri
Halep Türkmenleri’ne mensup olmak üzere, iki koldan meydana gelmiştir. Halep
Türkmenleri’ne mensup olan kola eskiden beri Yaban Eri, Yabanlı denilmektedi.
Böyle denmesinin sebebi de yazın Yeni İl Kadılığı bölgesinde oturmasından,
kışında Halep bölgesine inmesinden kaynaklanmaktadır. Bu kola eskiden Şamlu ve
Şamlular adı verilirdi.
Şamlu ve Şamlular isminin aşiretimize Anadolu’ya geliş yolumuzun Suriye üzeri
olmasından kaynaklandığı için verildiği sanılmaktadır.Aşiretimizin Kethudalar
(vergi toplayıcılar) tarafından devletçe alınan vergisi önceleri Valide
Sultanların Üsküdar’da yaptırdıkları camilerin vakfına ait iken, daha sonraları
1690 yıllarında Mekke ve Medine’ye gönderilen surre–haç akçesine tahsis
edilmiştir. Yeni İle bağlı oymaklara Haremeyn Uş-şerifeyn aşiretleri
denilmesinin sebebi budur. Bu dönemde aşiretimiz Bayat boyunun Pehlivanlı ve
Reyhanlı oymaklarının etrafında diger oymaklarla (Kuzugüdenli, Beçilü,
il-Dileklü, Melek Hacılu, Gözüceklü) birlikte bulunmaktadır. Aşiretimizin bu
dönem temel geçim kaynağı hayvancılık ve göçebe olmasından dolayı ticarettir.
Bu dönem Osmanlı kayıtları,Osmanlı Ordusunun Et ihtiyacını Yabanlı aşiretinin
temin ettiğini göstermektedir. Bu da aşiretimizin ne kadar büyük hayvan
sürülerine sahip olduğunun göstergesidir.Aşiretimiz, 17.asrın sonunda hac
konvoylarının can ve mal güvenliğini sağlamak maksadı ile Osmanlı Sultanı
tarafından Suriye sınırları içerisinde bulunan Rakka vilayetine iskan edilmiştir.
Aşiretimiz Rakka vilayetinin Collap Deresi, Belve ve bugünkü Suriye sınırları
ile Belih Nehri civarında yaşamışlardır. Urfa’dan bugünkü Arabistan sınırına
kadar olan bölgede hac ve ticaret kervanlarının can ve mal güvenliğini sağlama
işi Sultanının fermanıyla Yabanlı boyuna verilmiştir. Aşiretimiz o zaman bu
bölgeyi ve gelip giden kervanları haydut ve eşkiyalardan başarı ile korumuştur.
Canları pahasına bu görevi yerine getiren Yabanlı aşireti Osmanlı Sultanın
büyük sevgisini ve takdirini kazanmıştır. Bu döneme ait Başbakanlık arşivinde
bulunan Halep Muhassal Defteri ayrıntılı bilgi vermektedir. Rakka’ya gitmeden
aşiretten ayrılan bir toplulukta bugün Malatya ili Arapkir ilçesine bağlı olan
yukarı Yabanlı Köyü’nü kurmuşlardır.Rakka’da kendisine verilen görevi başarı
ile yerine getiren Yabanlı aşiretini ödüllendirmek için Osmanlı Sultanı manevî
yönden kuvvetli olan aşiret ileri gelenlerinin 10(yıl) süren medrese eğitimine
alınmasını sağlamıştır. Bu medrese eğitimden geçenler aşiretimizin dinî
ihtiyaçlarını yerine getirdikleri gibi, kendisinden sonra gelen nesiller içinde
çok sayıda öğrenci yetiştirmişlerdir.
Tahminen 70-80 yıl süren Rakka iskânından sonra Yabanlı Boyu Adana Sis Sancağı
üzerinden bugünkü Kozan, Kadirli yolu ile Anadolu’ya gelmişlerdir. Bu yolculuk
esnasında aşiretin bir kısmı Niğde İli Bor İlçesi civarına yerleşmiştir. İki
nesil öncesine kadar bu bölgedeki insanlarla olan akrabalık ilişiklerimiz devam
ederken maalesef, bugün sanki biz onları onlar bizleri unutmuş gibidirler.
Dedem rahmetli Hacı Çelebi’nin oradaki akrabalarımız ile zaman zaman
görüştüğünü biliyorum.Sis Sancağı üzerinden Maraş, Akkışla, Felahiye, Topaklı,
Kozaklı(Kuzugüden, Kuzugüdenli) boyunca yerleşilerek ve bu güzergah izlenerek
bugün yaşadığımız topraklara gelinmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun, aşiretimizi bu topraklara tarım arazilerinin
işlenmesini ve hayvancılık yapılması amacıyla getirdiği düşünülmektedir.
Osmanlı sultanlarının deyimi ile bu toprakların şenlenmesi için, Yabanlı
aşireti bugünkü yerine iskan edilmiştir. Ayrıca böyle katıksız bir Türkmen
aşiretinin Anadolu’da bulunması devlete güç katacaktır.Aşiretimizin o dönemki
başı Ahmet Ağa idi. Bir rivayete göre on bir rivayete göre de yedi oğlu
bulunmaktaydı.
Önce tek bir yere yerleşip daha sonra bugünkü köylerimizi kurmuşlardır.
Bayram, Bayramuşağını; Hızır, Hızıruşağını; Medet, Medetsizi; Kılıç, Kılıçlı ve
Saad, Sadin köyünü kurmuştur.Diğer köylerimiz Bazlamaç, Çayiçi(pinilli),
Karaarkaç, Kuşaklı, Küllüce, Kızıldağ, Yeniyapan veYassıca
köyleridir.Bayramuşağı köyünün ilk kuruluş yeri türbelerin olduğu bölgedir.
Bundan seksen yüz yıl önce, köyün şimdiki yerine taşınmıştır.Sultan Abdülhamit
Han zamanında aşiretimizden bir rivayete göre elli, bir rivayete göre de iki
yüz yiğit Osmanlı Sultanı’nın korumasını sağlamak amacıyla İstanbul’a
götürülmüştür. Sultanı can vererek kan dökerek koruyan bu yiğitlerin
fedakarlıkları Adülhamit Hanı çok bahtiyar etmiştir. Devlete hep veren, hiç
almayan ve istemeyen bu asil insanlara devletin bir teşekkürü olarak Sultan
Abdülhamit Han tarafından vergiden muaf fermanı verilmiştir. Abdülhamit Han
tarafından “Sizin gibi devleti, milleti, vatanı için can veren, kan döken
evlatları yetiştiren bir millete ne yapılsa azdır.’’ sözü aşiretimizin onur
belgesi olarak beynimize ve kalbimize nakş etmiştir.
Birinci Cihan Harbi ve Kurtuluş Şavaşı döneminde Bayramuşağı köyünden parça
parça altmış üç er askere alınmıştır. Altmış üç yiğitten altmış yiğit şahadet
şerbetini içmiş sadece üç kişi köye dönmüştür. Yani hemen hemen hepimizin üç
dört nesil önceki dedesi-atası vatan için millet için bayrak için şehit
olmuştur. Nufüs kütükleri araştırıldığında bu durum ortaya çıkmaktadır. Bazı
evlerden yedi sekiz şehit çıkmıştır.Biliyorsunuz ki Türkiye’nin tüm illerinde
Halkı Çanakkale Savaşları konusunda bilgilendirmek için paneller, konferanslar
veriliyor. Bu savaşla ilgili aile hikâyelerini dinleyince insan gururla karışık
bir hüzün, onur dolu bir acı hissediyor. Yabanlı aşiretinden olan ailelerin
yaşadığı böyle bir Çanakkale hikâyesini de ben burada sizlerle paylaşmak
istiyorum.Yıl 1914, Birinci Cihan Harbi başlamış, ülkede seferberlik ilan
edilmiş, vatan, şairi Mehmet Âkif’inde dediği gibi “Tek dişi kalmış canavarın
tehdidi altında’’ Yabanlı aşireti Sadin Köyünden Esatoğulları’ndan Çopur
Mehmetoğlu Hacı Mehmet celp kağıdını almadan o günkü kazası Avanos’a gider.
Avanos’tan da Çanakkale’ye. Çanakkale Savaşı’nda savaşamayacak şekilde
yaralanır. Komutanları bu yarayla savaşamayacağını isterse köyüne
dönebileceğini söylerler. “Gavurun hepsi üzerimize gelmişken, ben nasıl köyüme
dönerim’’ diyerek reddeder. Bunun üzerine Komutanları bu vatan evlâdını
mecburen cephe gerisine çekerler. Askerin atlarını tımar etmeye başlar. Hacı
Mehmet’in yararlandığını duyan köylüsü, cephe arkadaşı Kendigelen, arkadaşının
ziyaretine varır. İki aynı köylü, bu iki akran konuşurlar, dertleşirler.
Ayrılmadan önce Hacı Mehmet, Kendigelen’e: “Bak silah arkadaşım, köylüm ben bu
yara ile artık düzelemem. Eğer sen savaştan sağ çıkıp köye dönersen haberimi
ailem Deliöz’ün kızına iletirsin. Geride iki çocuğum kalmıştı, bir de ben
gelirken henüz yüzünü göremediğim çocuğumun doğmuş olması lazım. Çocuklarımı
benim için öp. Aileme de söyle Sadin’den, babasının köyü Bayramuşağı’na
gitsin’’ der. Çocuklarına ve ailesine iletilmek üzere, üzerinde bulunan üç adet
Hamit altınını Kendigelen’e verir. Helalleşip ayrılırlar. Kendigelen yüz metre
gitmeden, Hacı Mehmet’in üzerinde top patlar. Biraz önce şehit olacağını sanki
bilircesine, vasiyetini arkadaşına ileten Hacı Mehmet Hakk’a koşmuştur.
Çopur’un Hacı Mehmet şehit düştüğü yere defnedilir. Hacı Mehmet’in sefer tasını
Kendigelen şehidin ailesine iletilmek üzere alır.Kendigelen üç yıl sonra
cepheden köyüne döner. Hacı Mehmet’in şahadet haberi köye önceden gelmiş,
ailesi babasının köyü Bayramuşağı köyüne taşınmıştır. Hacı Mehmet’in yüzünü
gördüğü, kokusunu aldığı iki çocuğu yokluktan ve hastalıktan ölmüştür. Bir tek
yüzünü göremediği çocuğu dünyaya gelmiş, hayatta kalmayı başarmıştır. Emaneti
Hacı Mehmet’in ailesine verir. Çocuğun ismini sorar. Ümmügülsüm derler.’’ Babası
Peygamberin yolundan gitti, kızına da Peygamber çocuğunun adını verdik’’
derler. Sevinir, Kendigelen. Şehit Hacı Mehmet’in soyu devam edecek diye.Bu
şehitlerimiz için devletten hiçbir aile maaş almak için başvurmamış, hatta bu
tip önerileri de kendilerine zül addetmişlerdir. Bu konuda rahmetli Hacı Seyit
Amca muhtarken Ümmügülsüm ebem ve Mustafa dedem rahmetliye (her ikisinin
Babasıda Çanakkale şehididir.) isimleri Sadin köyünden Esatoğulları’ndan Mehmet
ve Bayramuşağı köyünden Bayramoğulları’ndan Osmandır ‘’Gelin size devletten
şehitlik maaşı bağlatayım’’ dediğinde ebem rahmetli: “Ben babamı, devlete para
için satmadım.’’ diyerek Bayramuşağı köyü ve Yabanlı aşiretinin devletine ve
şehidine bakışını bir cümlede özetlemiştir.Bu dönemde aşiretimiz köylerinde on
altı yaşından büyük erkek kalmadığı için kadınlar muhtarlık yapmıştır.
Bu elleri değil, ayakları öpülesi annelerimiz, ebelerimiz, dedelerimiz,
eşlerini ve oğullarını vatana, millete şehit olarak hediye etmişler; yetmemiş
üzerine civarda asker kaçaklarından ve vatan hainlerinden oluşan eşkıya
çetelerine karşı namuslarını, topraklarını korumuşlar, geride kalan şehit
çocuğu yetimlerini neslin devamı için yetiştirmişlerdir. Babalarımızın
isimlerini araştırdığımız zaman şehit olan dedelerimizin isimleri
çıkmaktadır.Köyümüzde yetişkin erkek nüfus ancak 1930 yılından sonra geride
kalan şehit yetimlerinin büyümesi ile görülmeye başlamıştır. 800 yıl önce
develerimizle, atlarımızla, kervanlarımızla gidip pazar kurduğumuz Pazarören’e,
koyunlarımızı otlattığımız, Sivas’a, Yeni İle, Malatya’ya biçerdöverlerimizle,
kamyonlarımızla gidiyoruz. Hem 800 yıl önceki gibi ticaretimizi yapıyoruz, hem
de her ne kadar farkında olmasak da halen içimizde yanan göçebe Türkmen ateşini
bugün de canlı tutuyoruz. Türk yurdu Anadolu’da ulu bir çınarı andıran Yabanlı
oymağının kökü, Kırşehir Yabanlı köylerinde, kolları ise Afyon Emirdağ’dan,
Malatya Arapgir’e; Kastamonu’dan Gaziantep Oğuzeli’ne, Elbeyli’ye; Niğde
Bor’dan, Halep’e kadar uzanmaktadır. Bu ulu çınarın hayatiyetini sağlayan su
ise, Horasan’dan, Hoca Ahmet Yesevî derğahından gelmektedir.
Araştırma:
Dr.Nazmi ŞİMŞEK Kocasinan Sağlık Grup Başkanı
FAZLI GÜRLER:Edebiyat Öğretmeni - Bayramuşağı Köyü
Kaynaklar:
Prof.Dr.Faruk SÜMER : Oğuzlar –Türkmenler
Prof.Dr.Faruk SÜMER : Bayatlar
Prof.Dr.Faruk SÜMER : Yabanlı Pazarı
Prof.Dr.Faruk SÜMER: Anadolu Türkmen aşiretlerine Umumi bir bakış
Prof.Dr.Cengiz ORHANLI: Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin iskanı
Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU: 18. y.y. Osmanlı Aşiretleri İskan Siyaseti